05 Ekim 2009

evde maymun beslemek



evet, ben yedim bu naneyi yine. yazın 2 ay beslediğim maymunu mezun ettim. yazın beslediğim maymun kaçtı evden. anlaşmamızdaki sorunları ve çözülemeyen tüy sorunlarını saymazsak fena değildi. 2 ay boyunca benden çok şey öğrendi yavrucak. telefon kullanmaktan tutun, bulaşık yıkamaya, hatta ve hatta kapıyı açmaya kadar çoğu şeyi öğrettim. lakin temizlik işlerinin çoğunda kötüydü. olur ya, evde maymun beslemek isterseniz dikkat edin temizlik işlerinde pek iyi değiller. özellikle tuvalette işler bazen oldukça kötüleşebiliyor. yeri geldi mi 2girls 1cup' ı geçebiliyorlar. ben özellikle düzgün bir tuvalet alışkanlığı kazandırmakta oldukça zorlandım. özellikle alafranga tuvaletlerde kıl- tüy dökme işlerinden oldukça azar işitmişti yaratık. velhasıl, mezun ettik 4 senelik bir mühendislik fakültesinden onur' umu. ayrılmak zor oldu. insan çok alışıyormuş. 2 ayın kablonet, 1 ayın elektrik ve gaz faturalarını da takmasaydı daha bi mutlu olacaktım ama neyse.

mutfakta işler çoğu zaman daha iyi gidebiliyor. kendi kirlettiği tabak çanakları yıkamaya özen gösteriyorlar çoğu zaman. maymunlarda bile bi' temizlik iç güdüsü var olsa gerek. lakin düşük seviyelerde olduğunu kolaylıkla söyleyebilirim.

yemek işlerini düşünmeyin bile. yemek yapmak hakkında en ufak bir bilgileri yok. benim beslediğim maymun - onur -benden önce 3 sahip değiştirmiş ama bir kez olsun yumurta kırmamış. 7/ 24 dışardan yedi oğlan (dişi değildi malesef) 2 ay boyunca. o değil, para nerden geliyor onu anlamadım...

siz siz olun, evde maymun falan beslemeyin. bahçeli ev falan varsa neyse de, öğrenci evinde olmuyor. hele o ayakta işemeleri yok mu!.. hayatta en deli olduğum iş!!

lakin onur geçen sene bahçelievler' de kalmış, yine rahat edememiş. gariban sanmış ki bahçeli' deki evler "bahçeli". ben de bu olayı duyunca tabi başladım o zeka küplerine, yok efendim işte o deliklere nesne oturtmacalara falan ama fayda etmedi tabii. hayvan ne de olsa yani.

son olarak şunu söyleyebilirim ki aman ha. elinizi ayağınızı öpeyim, evde maymun beslemeyin...

verdiği ilhamdan ve kullandığı "evde maymun besleme" lafı için kankama selam olsun. bi' kitle yok ama yine de söyleyeyim ben, sağ olsun. :) o bulur beni, bulmuştur bile. bilirim ben :)

Devamı...

28 Eylül 2009

firefox' ta addon/extension sorunu


firefox kullanıyorsanız ve herhangi bir eklenti yüklerken "...will not be installed because it does not provide secure updates" hatası alıyorsanız, çözümü oldukça basit. bi' tane kayıt girdisiyle bu güvenlik denetimini ortadan kaldırmak mümkün. ekran görüntüleriyle beraber anlatayım dedim. ne olur, ne olmaz. gören duyan kolay yapsın, yaptığım bi' işe yarasın hiç olmazsa. umarım işinizi görür. buyrun...





yapmanız gerekenleri adım adım yazayım:

1 - firefox' u açtıktan sonra adres çubuğuna "about:config" yazarak firefox' un ayarlar sekmesine giriyoruz.

2 - firefox' un "dikkatli ol, üzülme sonra. bak benden söylemesi" uyarısına "tamam abicim merak etme sen, dikkatli olurum ben" diyerek geçiyoruz.



3 - ardından, boş bir alana sağ tıklayarak "New" (Yeni) sekmesinden "Boolean" değişkeni seçiyoruz. boolean türünde bir değişken atıyoruz da diyebiliriz buna.


4- değişkenimizin adı "extensions.checkUpdateSecurity" oluyor. yani eklentilerin güvenlik güncellemelerini denetlemesi, ve değeri de false(yanlış) oluyor.

boolean değişkenlerin true ya da false aldığını zaten. bu iş de bu kadar basit işte, bitti gitti.
artık extension/addon yüklerken güvenlik nedeniyle izin alamadığımız firefox, bize bol bol izin verecek.

Devamı...

yüksek tansiyon

geldim ankaraya, gerçi bayramdan beri ankaradayım ya neyse. hipertansiyon (yüksek tansiyon) hastasıymışım bu yaşta. 1 haftadır hastanelerde geziyorum Allah kimseye göstermesin. neyse ki kalbimde, ciğerimde, herhangi bir organımda bir sorun yok. sistolik tansiyonum 160mm Hg, diastolik ise 90mm Hg çıktı. bir gün holter takıldı, sonuçlar bugüne belli olacaktı. yarın gidip bakacağım Inşallah hızlı kilo almamdan dolayı çıkar. bir ayda yaklaşık 10 kilo aldım :( 95 kiloluk filinta gibi delikanlıydım, oldum 105 kiloluk "ağır delikanlı".

doktorların dediğine göre, hayat standartlarım çok düşermiş, hayattan zevk almazmışım, tatsız tuzsuz yaşayıp gidermişim yüksek tansiyonla. bugüne kadar belli olmaması ise işin en garip tarafıymış. düne kadar o kadar korkuyordum ki Allah korusun ölmekten, felç olmaktan, böbreklerin ya da genel olarak organlarımın iflas etmesinden... defalarca kalktım teyzeme gittim öleceksem bari emin ellerde öleyim diye. lakin 2 gündür kendimi iyi hissediyorum çok şükür de korkum azaldı. her gece kalbimin küt küt atmasından tırsmamdan ötürü -ki şu ana kadar yokuşları koşar adım çıkar,

"o kadar ağırsın,
bizden hızlı çıkarsın"

nağmeleriyle yokuşları ağlatırdım. oysa şimdi yokuş gördüm mü korkudan kaçacak delik arıyorum. hayatımda taksiye binmem sayılıdır, bu hafta taksiye verdiğim parayla bi' dolu yemek yerdim ne güzel :/ hala yemek diyorum ya.. hay midene be kuzu!

stresten aldım onca kilo,
vermek lazım şimdi, aboo

diyorum ve sanırım sadece tansiyon değil, ruhsal bir hastalığım olduğundan da şüphelenerek bu güzide yazımı da noktalıyorum.

pe se: güldüğüme, mutlu göründüğüme bakmayın. afedersiniz bi' tarafım atıyor tak diye gideceğim diye. Allah kimseye böyle pislik yaşatmasın. hele bu yaşta hiç yaşatmasın... :'( gözünüzün yağını yiyeyim dikkatli olun, kilo almayın. cidden çok zor..

(sistol ne, diastol ne, holter ne, post script ne diyor olabilirsiniz. onlara da yarına bi' ayar çekeceğim Inşallah. net feci yavaş nedense.

yazıyı okuduktan sonra başlığa baktım, şaşırdım. siz de şaşırmayın (gerçi geç oldu biraz, okudunuz sanırım yazıyı artık ama), grup adı falan değil bu "yüksek tansiyon" :/ )

Devamı...

23 Eylül 2009

utanın artık

adamlar utanmadan bi' de 2. reklam filmini çektiler. ve ben, bugün az kalsın o "seviyesiz reklam filmleri" olan (çekmiyorlar sonuçta, çektiriyorlar) şirketten gidip pantöl alma gafletinde bulunuyordum. 40 yılda bi' pantöl alasım geldi, cebimde para vardı, lakin ne yazıktır ki almadım o güzel pantolonları, kotları. hayırlısı... yapmayın abicim şu "istanbul" işini. nefret ettirdiniz istanbul' dan.

Devamı...

16 Eylül 2009

hay istanbul' unuz batsın afedersin!

yazının sonundaki o güzide alıntıyı okumadan geçmeyin direyek, yazıma başlıyorum...



yok neymiş efendim "burası istanbul" muş! bundan daha antipatik bi' reklam yapılabilir miydi bilemiyorum. ne demek "burası istanbul" efendim? bacak kadar boyunla sen mi karar veriyorsun?! pabuç kadar dil afedersiniz. sinirlerim tepemde... o 2 ciks, tiki, yozlaşmış, özenti kızı gördükçe kendime hakim olamıyorum efendim. elim ayağım birbirine dolaşıyor sinirden. hadi o 2 yozlaşmış, özenti kızı geçtim; o - afedersiniz - hafif kılıklı velede ne oluyor? erkeklikte var mıdır bunlar? "neettin kuzum sen böyle?" diyosunuz belki ama kusura bakmayın, yozlaşmak, özenmek, toplumun bağlarından bu kadar kopmak bile bu hallere düşmemişti. pazarlama stratejisi, reklam, şu, bu demeyin bana. olmaz olsun böyle strateji, olmaz olsun böyle reklam. gerçi o arkadaşlar okuduğunuz son cümleyi anlamamışlardır. şöyle yazayım da onlara da hitap etmiş olayım: "...olmas olsun böyle strateji, olmas olsun böyle reklam...". ey efendiler, aklı çalışanlar! yapmayın, etmeyin! sinirlerimi tepeme çıkarmayın. yapmayın, etmeyin... hadi sütünüzü için, doğru yatağa...

son olarak:

"zaten memlekette ana baba sözünü hiçe sayan p.çliğe meraklı bir kitle varken ve bu kitle diğer gençlerin ahlâkını ve ülkemizin geleceğini tehdit ederken bir de bu reklamın peyda oluşu hiç hoş değildir. anaya babaya kocaya isyanın yüceltildiği bu reklam bana göre Türk aile yapısını olumsuz etkilemektedir. umarım en kısa zamanda rtük tarafından gerekli yaptırımla karşılaşacaktır. rtük, çıplaklıkla, öpüşmeyle uğraşacağına bu tip reklamlarla ve bu tip aile yapısını yok sayan karakterlerin iyi insanlar şeklinde sunulduğu dizilerle uğraşırsa çok daha faydalı işler yapmış olur zira öpüşen iki insanın veya bir çift bayan memesinin asla yapamayacağı ahlâki tahribatı bu tip diziler, reklamlar vs. yapmaktadır. bir memlekette pi.lik yüceltilir olduysa o memleket artık iflâh olmaz demektir." dengizik (ekşi) - şurdan



buyrun bi de şunlara bakın benim için:

1

2 - ikinci cümleye birşey demiyorum ama ilki sanırım benim demek istediğimi başka bir yoldan açıklamış.

3

4

5

Devamı...

13 Eylül 2009

boondock saints II: all saints day


postere bakıp şaşırmayın, 2. filmden bahsediyorum :)

99 yapımı "The Boondock Saints", ya da "Şehrin Azizleri" nin devam filmi "Boondock Saints II: All Saints Day" duyruldu. 10 sene öncesinin cevval evlatları geri dönmüş. kadro aynı. Sean Patrick Flanery, Norman Reedus, ve Billy Connolly. David Della Rocco (kısaca Rocco)' yu kaybetmiştik ilk filmde, bildiğiniz gibi. artık tam anlamıyla emin değilim ama sanırım yerine Clifton Collins Jr. gelmiş. aynasız tayfasından da Willem Dafoe hariç 3lü sabit kalmış (gözlerim beni yanıltmadıysa). güzel olur, hoş olur umarım. ancak ve ancak eminim ki "kurtlar vadisi", "deli yürek", "aras dağlı" tayfası bunu da ciddiye bindirip "racon" kesmeye, "haraç" istemeye başlar. özentisi bol milletiz vesselam. insanlar neyi örnek alacağını, neye özeneceğini şaşırmış durumda. bi' furya "emo" cu olur, kimisi "polat" çı olur, bazıları "pokemon" cu olur. Türkiye işte. ne olacağı belli değil. insanın ne yaptığına dikkat etmesi gerekiyor. böyle cahil ve kapasitesiz insanların bolca bulundupu güzel ülkemde neyin ne olacağı belli olmuyor. gelin lafı kısa keseyim de, fragmanımızı izleyip eskileri yâd edelim.











umarım film güzel olur. tutmasına gerek yok. zaten güzelim memleketimde tutan filmler ne ki? varsın kuzu sussun..

Devamı...

District 9

http://us.imdb.com/title/tt1136608/

Devamı...

09 Eylül 2009

büyük lokma ye

büyük söz konuşma...

Devamı...

03 Eylül 2009

along came polly saçmalığı


ismi okudunuz, bir kez daha yazmak istemiyorum. duyduğum, gördüğüm, izlediğim en berbat filmdi diyebilirim. direk en alta atıyorum. yakınından bile geçmeyin. bu kadar aptalca birşey olamazdı heralde. bu filmi dvd' ye çekip veren ev arkadaşıma selam olsun... ben uyarımı yaptım, pişman olmak yok.. kesinlikle ve kesinlikle kaliteden nasibini almamış bir film. ne senaryo var, ne oyunculuk var.. sıfır...

Devamı...

Firewall


dün sabah 6da yapacak bişey bulamayarak, arkadaşın çektiği dvd' de yer alan şu izlemez olaydım dediğim film.. tek kelimeyle gereksiz bir film. yani size "şunun için izle" diyebileceğim bi' yönü yok kesinlikle. ne senaryo var, ne düzgün bir karakter var. karakter yalnız dikkatinizi çektiyse. gerçi doğru düzgün bi' tek Paul Bettany vardı, yalan yok şimdi. yalan dolan bi' film. "hadi boş boş oturuyoruz bişey yapalım" diyerek çekilmiş sanırım. o herısın mıdır ne forddur, oldum olası sevmem kendisini zaten -star wars dışında tabii. ya da bi' tek orda nefret etmiyorum kendisinden- nerden buldularsa artık o kazmayı da oynatmışlar. o mal hareketleri, kendini bilmiş tavırları... senariste ne demeli ya. ipod' a ocr yazılımı yükleyerek, yazıcı kafasından gelen görüntüleri metne çevirebilen bir varlık çıkarmış ortaya.
babacan, dodoli, kanka, ortak, kardeş, nasıl hitap edilmek istiyosan kendine artık, saysam 50 farklı yerden falso veriyorsunuz ama film diyerek geçiyorum.. yine şaşırmadım, 40 sene boyunca masa başında çalışmış, ham bir amerikan evladı kalkıp 4 kişiyi öldürdü. amerikalıları anlayamıyorum ya. kimi zaman yalnız başlarına orduları deviriyorlar, kimi zaman mermilerle dans ediyorlar.. garip bi' toplum. kimi de silahlı ayrıca bu adamların. tüfek tüfek, su tabancası değil.. neyse, uzun lafın kısası, uzak durun. arayı bayağı bi' açmadan da rahat etmeyin, durmayın. illa böyle teknolojik, bilgisayar güvenliği falan içeren birşeyler izlemek istiyorsanız da sneakers' ı tavsiye ederim. daha inandırıcı hiç olmazsa. 92 yapımı falan ama bağırttırır söylemesi ayıp firewall' u.

Devamı...

The Office


the office' in amerikan versiyonundan bahsediyorum. belirteyim baştan.. 5. sezonu da bitirdim sonunda :D mükemmel bir dizi ya. harika cidden :) herkese şiddetle tavsiye ediyorum. beni gülmekten kıran, nefessiz bırakan başka bir dizi olmadı herhalde bu güne kadar. the office' e en çok yaklaşanı da family guy olabilir ancak. aylarca süren stajların bir alakası var mı bilmiyorum ama çevremdeki insanların çoğu sevemedi diziyi. çevremdeki insanların çoğu garip insanlar olduğu için pek de garip karşılamıyor olsam gerek :) satın alın, indirin, bir şekilde izleyin. micheal' daki o çocukluk, dwight' taki o muhteşem fikirler, jam ve pam' in mükemmel paslaşmaları, birbirlerinin aklından geçenleri okumaları diyeyim ya da, angela' nın kimi zaman aşırıya kaçan disiplini... saysam inanın günlerce yazarım. her karakterin kendine göre o kadar güzel hareketleri var ki. bi' zaman sonra resmen arkadaşınız, dostunuz olup çıkıyorlar. komedi, macera, gerilim, romantizm, aklınıza gelebilecek her şey var bu dizide. sezon 6 da bu ay başlıyormuş. ankaraya gidince sezon 1 den başlıyorum yeniden. kesinlikle izleyin, izletin, gülün, eğlenin. başka ne diyeyim :)



şunu da ekleyeyim bari son olarak:
ekşi' den bir the office yorumu

Devamı...

serserilik



Türkiye' de serserileri, çakalları, şerefsizleri bi' nebze olsun azaltmak için ne yapılabilir ki?
1 - bence, ilk olarak şu gereksiz, döküntü, beş para etmez, ses kirliliğinden ve insanları rahatsız etmekten başka bi' işe yaramayan doğanları, şahinleri trafikten kaldırarak başlayabilirler mesela. doğru düzgün bi' adamın bindiğini görmedim daha bu güne kadar. nerde çakal çükela* var, gelir bu arabalara biner. Allah sabır versin şu millete. eksozu delik, modifiyeli( şaka yapıyorum tabii ki, modifiye görmesek inanacağız :), tüplü, lastikler teker kaydırmaktan aşınmış gereksiz arabalar... devlet kaldırsa şunları, azalır en az bi' %30' u şu şerefsizlerin. anlamadığım, anlayamadığım birşey daha var ki, o da şudur: bu arabalar her gün biyerlere çarpıyor, kayıyor ediyor duvarla, insanlara, diğer arabalara giriyor, amma velakin piysada sayısı azalmıyor bir türlü. hortluyor mu bu arabalar yahu? şerefsizim ki devlet köşeyi döner şu arabaları jilet, traş bıçağı gibi bişey yapsa... sonuçta insan yaşamına ve sağlığına maaşallah pek bi' zarar veriyorlar. devlet, benzinden az yakmamız için hız sınırları koyuyor ne güzel. toplatsın şu araba bozuntularını, bak bakalım hırsızlık, şerefsizlik, namussuzluk azalıyor mu azalmıyor mu..

2 - ehliyet alma yaşı yükselsin biraz mesela. rahat bi' 25 olsun misal. her önüne gelen ehliyet alınca trafik oluyor bir karmaşa. herşeyi geçtim; ruhu, beyni, bedeni, kafa yapısı, düşünceleri olgunlaşmamış bir sürü ezik kol geziyor trafikte. millet sürünüyor evine işine gitmeye, kırılıyor otobüslerde, dolmuşlarda. bu devlet devlet olsa( yeni bişey değil, kendimi bildim bileli böyle.. ), koyar otobüsünü, tramvayını, metrosunu, osunu busunu, rahatlatır şu trafiği. zarar mı ediyosun şekerim toplu taşımadan? koy kaç paraysa binecek millet. çok pahalı diye yürüyecek miyiz? mal bu dolmuşçular, değnekçiler, ulaşım bakanlığı, kim sorumluysa artık bundan, o mal. süzme, molaritesi tavan yapmış bi mal hem de.. gelsin burdan da bi' %35

3 - sigara. sigara çok güzel bi' maddedir, kabul ediyorum. çoğu derde devadır. insanı kendine getirir, gergin vücudu rahatlatır. herşeyi kabul ediyorum ama bacak kadar sıpanın da sigara içmesine gerek yok sanırım. bas artık kaç para istiyosan şu sigaraya, içemesin çakallar çükelalar.. içme içirtme kardeşim. günde 1.5 - 2 pkt sigara içen ben diyorum bunu. içirtmeyin lan... hava sahasıyla uğraşacağına bas parayı, içen içsin.. avrupa avrupa diye kırılıyorsun, bi' kez de düzgün bişeyini alalım şu avrupanın.. gelsin burdan rahat bi %35 daha..

kaç etti, 100 mü etti? nasıl iş şimdi bu, bu 3 madde yetecek mi? yetmez tabii de. ne bileyim işte, azaltır.. mesela cep telefonları, alkol fiyatları da yükselebilir.

eğitim meğitim yalan, geçin onu. 79lu, 80li insan müsveddeleriyle okumaktayım mesela ben. çevremde zihinsel açıdan olgun bir kişi bile bulamadım şu seneye kadar mesela. liseden arkadaşlarımla buluşuyorum da kendime geliyorum. insanlarda akıl fikir yok. ciddi soyluyorum yok. ben bu işi niye yapıyorum, nerden geldim nereye gidiyorum.. en ufak bi' düşünce, tefekkür varsa ben de adam değilim. gerçi boşuna konuşuyorum, bu ülkeden, bu milletten ciddi söylüyorum bi' bok olmaz. senelerce beyin göçü dedikleri zıkkıma karşıydım. "ayıp lan, ayıp" diyordum. şimdi diyorum da aklı çalışan adam gitmiyorsa yazık ediyor kendine. dünyaya da yazık ediyor.. neyse, söyleyeceğim bu işte. bi' bok olmayacak. aha buraya yazıyorum..

*çükela lafını da seneler önce yurtta kalan bi' arkadaşımdan öğrenmiştim. hey gidi günler..

Devamı...

16 Ağustos 2009

of :)

ooh..
nerden başlasam bilemedim. yaz okulu bitti, çaktım aa' yı bi' güzel. mutlu muyum - sanırım değilim ama niyeyse

içimde garip bi' rahatlık da yok değil. aylardır uyuyamayan, uyudu mu da 2-3 saat uyuyan ben, eski haline döndü. 2

gun once 17 saatlik güzel bir uyku çektim. memlekete, lise arkadaslarimin yanına donmeyi beklerken başıma gelmeyen

kalmadı tabii (her zamanki gibi). eski ev arkadaşımın da hep söylediği gibi "bu tip şeyler hep gelir bizi bulur"

lafı bir kez daha doğruluğunu kanıtladı. evde yalnız kalamayan, beni deli eden, bağırıp çağırınca ağlamaya baslayan

ev arkadasimi memleketine postaladım. ama yine her zamanki gibi nefret edemedim ondan. yine üzüldüm onu aştiye

bırakırken. yine bi' hüzün çöktü üstüme... beni o kadar deli etti, o kadar tepemin tasını attırdı ama yine de o

giderken üzüldüm... garip bi' adamdı. çok kısa bi' süre tanıdım onu ama niyeyse garip, farklı bi' adamdı. gelmiş

kaç yaşına, halen yalnız kalmaya korkan, kapıyı defalarca kitleyen, korkak, belki aşırı derecede korkak bi adamdı.

lakin herkes bişeyler yaşıyo bu hayatta. ama bakkala kadar giderken bile kapıya 4 kilit vuran başka bi adam daha

görmedim. geçen sene kaldığım ev ankaranın belki de en berbat semtlerinden birindeydi. evimizden hırsız eksik

olmazdı. polislerle kanka olmuştuk hatta o derece :). ama yine de, ben de, arkadaşım da rahat rahat yalnız

kalabiliyorduk o güzelim evde. aptallık değil, deli cesareti hiç değil, ama kalıyorduk işte. şimdiki evin ne kadar

güvenli, ne kadar oturmuş bi' muhitte olduğunu görseniz bu garip arkadaşıma "bir araba" söversiniz emin olun. lakin

o da gitti, dertler bitti mi - bitmedi tabii ki. en azından bi' manyaktan kurtuldum :). dünkü 17saatlik uykumun

üstüne 3 film devirdim ve şu son izlediğim "the holiday" beni niyeyse çok etkiledi. içim bi' garip oldu. uzun

zamandır ilk kez güldüm, kahkaha attım, bi' başkasının mutluluğu beni bu kadar mutlu etti. kesinlikle tavsiye

ediyorum. daha filmin başında bi' "love actually" havası sezmiştim. belki biraz "spoiler" olacak ama haklı çıktım

:). tabii burda "ivana milicevic", "january jones", "elisha cuthbert" gibi tatlı ablalarımız yok ama kate abla da

hiç yoktan iyidir. ama tabii ki ivana abla' nın yeri bi' başka.. :'( belki bu etkilenme olayında rüyamda gördüğüm

kızı etkisi de büyüktür. ya o ne tatlı bi' rüyaydı öyle :'( uyanasım, yataktan kalkasım gelmedi. (bi' insanın

uyanası nasıl gelmez, o da ayrı bi' tartışma konusu sanırım). bi' kız gördüm ki, hayatımı allak bullak etti kaç

gündür. aaah ah.. kim lan bu kız?! aşık olmak ne kadar tatlı bişeymiş. zaten artık erkekliğimden şüphe etmeye

başlamıştım koca yaz geçti nerdeyse, ben nerdeyse evden dışarı çıkmıyorum diye. bi' insan rüyasında aşık olur mu

ya.. (oluyormuş, sözlük sağolsun:) neyse, sus artık kuzu musun nesin.. kısa kes, yeter..

geldi geçti bi' dönem daha, kaldı birkaç ders. çalışıp dişi sıkıp bitirmek lazım artık şu okulu. hayırlısı...

toefl' u silip süpüren, lisede de, üniversitede de hazırlık görmemiş ben, bakalım 4. alışımda geçebilecek miyim

ingilizce dersini :). artık eskisi kadar kızmıyorum ama nedense. alışıyor insan sanırım. herşeye alışıyor.. neyse,

kısa keseyim de evi toparlayayım. daha yolculuk var.

Devamı...

10 Temmuz 2009

uyku

2 gündür uyumuyorum. daha doğrusu uyuyamıyorum.. oooof of... uyumak lazım...

Devamı...

06 Temmuz 2009

bilgisayar mühendisliği

lafı fazla uzatmadan gelmek istediğim yere gelsem iyi olacak sanırım. geçen hafta çok sevdiğim bir arkadaşım eve ziyarete geldi - kendisi aşırı sapık bi' insan. sonradan bahsedersem "aşırı sapık" diye, bilin bu arkadaşı :). oturduk saatlerce konuştuk. gerek hayat, gerek okul, gerek iş bir sürü konuda kafa patlattık. konu açıldı bilgisayar mühendisliğinden, konuştuk, tartıştık; yeri geldi birbirimize katıldık, yeri geldi arada kaldık...


ben de oturayım, aklımdan geçenleri, doğrularımı, yanlışlarımı sizinle paylaşayım dedim. artık siz ne düşünürsünüz bilemem, buyrun:)

  • bilgisayar mühendisliği dil bilmek değildir. dil sadece araçtır. c' de, java' da hesap makinesi yazmakla bilgisayar mühendisi olmazsınız. bunlar sizi anca geliştirir. hesap makinesi yapan adama saygım sonsuzdur ama kardeşim, gel bi' düşün bu adam 4 sene ne yapıyor? hesapMak101, hesapMak102 ile başlayıp hesapMak402 den ibaret değil bizim derslerimiz - ki şunu şiddetle belirtmeliyim ki(sonradan da değineceğim buna), hangi ders olursa olsun hiçbi' ders size bi' konuyu %100 anlatmaz, anlatamaz. neyse, buna geleceğim..
  • bilgisayar mühendisi 10 parmak yazmak zorunda değildir. kardeşim, arkadaşım, canım, ciğerim, bak şimdi olay benim 10 parmak yazıp yazamamam değil. Allah' a şükür şakır şakır yazmaktayım, lakin azıcık büyü be.. benim yanımda ali' ye, veli' ye laf atarken az düşün. lan ben mal mıyım, hızlı yazmak bişey, ama yazacağın şeyi bilmek ayrı bişey diye..
  • bilgisayar mühendisliği okulda size aşılanan birşey değildir. hiçbir dersi, hiçbir konuyu bir derste %100 alamazsın. daha doğrusu vermezler, veremezler. buna kimsenin gücü yetmez, yetmemelidir de.. c dersini geçtikten sonra c öğrenmiş olmuyorsun, oturup gui yazan kaç kişi var c dersinden sonra? veritabanına bağlanıp veri çeken kaç kişi var? opengl ya da directx le bi' üçgen döndüren kaç kişi var?? bilmezsin, bilemezsin, alamazsın, öğrenemezsin.. ne öğrenirsen kendin öğrenirsin, okul insana hiçbirşey katmaz.
  • bilgisayar mühendisliğini, mühendislik ya da bilim. bana ne? daha doğrusu "sana" ne? kelimelere fazla takılma, ne yapacaksan onu yap. daha doğrusu ne yapabiliyorsan onu yap. oturup da bana cs, ce muhabbeti yapma.. işin acısı, 2si de olamadın, olamıyorsun, olamayacaksın :/
  • bilgisayar mühendisliği ekşisözlükten entry okunarak olunmaz. ekşisözlüğe saygım sonsuz. lakin sen bana oturup daha arama bile yapamayıp bilgisayar mühendisliği hakkındaki entryleri göstermeye, "lan ne güzel yazmış adam" demeye kalkarsan külahları değişiriz. arkadaşım, olay 2-3 entry okumakla olsaydı, ben mühendisin kralı, kontu, dükü olurdum.
  • bilgisayar mühendisliğini geçtim, adam olamazsın sen bu kafayla. js nedir, php nedir, bi' araştır da çık karşıma. hangisi client- side, hangisi server-side - ya da based - bi' öğren şunları.. js' de "forum" yazmaya çalışmana anca gülerim.. ben de geçen gün php' de işletim yazdım.. töbe tööbe..
  • bilgisayar mühendisinin aldığı fizikten kimyaya; numerikten sosyal seçmeli derse kadar herşey gerekli olduğu için alınır. hiçbi' ders kredi doldurmak için değildir. ayrık matematik olmadan, lineer cebir olmadan başarılar diliyorum sana.. ki anlamadığım, sen bi numerik olmadan nasıl spline kasacaksın, lineer olmadan nasıl opengl' le, directx' le ugrasacaksın..
  • algoritma dersi mantık çizelgesi, cartı curtu değildir. algoritma mantığı farklı birşey, best case analysis, worst case anaysis başka bişeydir. biz malız, 3te 4te oturup öyle şekiller çiziyoruz. "aa burda if var dallanalım", "aaa burda for var dönelim".. kusura bakma kardeş bizden bu kadar..
  • veritabanına da gireceğim ama neyse, ayrı bi' olay şimdi bu.. anlatsam sabahı bulacak..
  • öss' ye laf etmek bugüne kadar kime ne katmış? kim "öss çok saçma lan" diyerekten biyerlere gelebilmiş? sen o kadar adamı nasıl seçebilirsin ki başka? boyuna, kilosuna göre mi seçeceksin?
  • dergi okuyarak mühendis olmak tabii ayrı bi' konu. dergi okuyarak bırak bilg. müh'ü, dergi mühendisi bile olamazsın.. dergi cd' lerindeki programları kur sen, nasıl beceriyorsan indir sistemi, bas formatı geç..
  • mühendis sorun çözer. bu çok önemli, isterseniz bi' daha yazayım belki daha iyi oturur. mühendis, sorun çözer!
  • bilgisayar mühendisliği ne format atmak için vardır, ne program kurmak için, ne yedek almak için. bi' git Allah' ını seversen ya.. haydaaa...
  • şu günlerin geleceğini bilsem her halde bi' kaç milyon kez daha düşünürdüm şu bölümü seçmekle, ya da en azından arkadaşlarımı seçmekle..
  • ahkam kesmekle hiçbi' iş yürümez. gerçekçi ol, adam ol..
  • internet sen "kınayt onlayyn" ve "kal of dati" oynayasın, porno indiresin diye yok. kitaplar kitaplıklar dolsun diye yok. aç bi' oku, bi' araştır..
  • evet, windows' un üstüne yok katılıyorum. her konuda tabii.. linux falan hikaye.. unix diye bişey yok olum. olsa olsa inux olurdu onun adı, o da zaten linux bi' kere.. tabi canım.. aynen devam.
  • notepad' de kod yazman bilgini gösterseydi diye bi' giriş yapmak istiyorum ama susayım en iyisi. kimi zaman notepad' de yazarsın, kimi zaman dreamweaver' da, kimi zaman visual std' da.. neyi ne için yazmana bağlı sanırım bunlar. geç bu ayakları..
daha ekleyeceğim ama biraz sabredin ;)

(bu arada; yeni yetme, ne olup bittiğini anlayamamış, çömezlerle karıştırmayın beni. kendi gücümüz bu kadarına yetiyor, hala öğrenci kalıyoruz. oturuyoruz seneleri kazanıyoruz ingilizcemiz iyi diye, belge veriyor herkes ingilizcen iyiymiş, gel ispatlayayım diye. lakin okulda bi' ingilizce dersini 3 senede geçemiyorsun. öss muhabbeti yazmayı sevmem ama, matematikten döktürüyorsun, gelip calculus2' de takılıp kalıyorsun... çeken bilir... eleştirmeden önce bir kez daha düşünelim..)

şimdilik eof..

Devamı...

05 Temmuz 2009

uyku

uyku... uykuyu o kadar sevmeme rağmen nedense birkaç aydır gözüme uyku girmiyor. psikolojik birşeyler var büyük ihtimalle ama hayırlısı.. gün geliyor, 2-3 gün uyuyamıyorum. hayırlısı...

Devamı...

01 Temmuz 2009

...

Pain of Salvation - Undertow


Let me go

Let me go

Let me seek the answer that I need to know

Let me find a way

Let me walk away

Through the Undertow

Please let me go



Let me fly

Let me fly

Let me rise against that blood-red velvet sky

Let me chase it all

Break my wings and fall

Probably survive

So let me fly

Let me fly...



Let me run

Let me run

Let me ride the crest of chance into the sun

You were always there

But you may lose me here

Now love me if you dare

And let me run



I'm alive and I am true to my heart now - I am I,

but why must truth always make me die?




Let me break!

Let me bleed!

Let me tear myself apart I need to breathe!

Let me lose my way!

Let me walk astray!

Maybe to proceed...

Just let me bleed!



Let me drain!

Let me die!

Let me break the things I love I need to cry!

Let me burn it all!

Let me take my fall!

Through the cleansing fire!

Now let me die!

Let me die...



Let me out

Let me fade into that pitch-black velvet night

Devamı...

26 Haziran 2009

Pain of Salvation

Aylardır güzide "playlist" imi güncellemeye çalışmaktayım. Dream Theater' dan Volbeat' a, Şebnem Abla' dan Ucnoktabir' e, Malt' tan Ogün Abi' ye ne varsa sıraladım ama halet-i ruhiye' me uygun düşmedi ki o tadı alamadım bir türlü. Derken böyle sıkıntılı günler geceler sonunda herkesten duyduğum, lakin bi' Allah' ın günü de dinlemediğim Pain of Salvation' a sardım bi' anda.. Allah' ım nedir bu böyle ya.. İnsan mı bunlar anlamadım gitti. Hele 2 şarkı var ki beni benden aldı. "Ashes" ve "Used". Şiddetle tavsiye ediyorum hepinize a dostlar. Mutlak suretle deneyin. Tarzınıza, müzik zevkinize uymuyorsa da üzülmeyin. Ne yapalım mahrum kalacaksınız artık :) Uzun uzadıya yazacaktım ya yine başka bahara anlaşılan..

Devamı...

21 Haziran 2009

Yalakalığın Getirdikleri

Hayat ne kadar garip demekten kendimi alıkoyamıyorum. Her gün, her saat... O kadar da diyorum içten içe "Çok gördüm geçirdim" diye. Allah bilir kaçıncı kez anladım hayatta bazı şeyleri elde etmek için çalışmak değil, yalaklanmak yetiyor. Şimdi buraya kadar "Sorun yok, gerçekten de böyle" diyor olabilirsiniz. Ama asıl değinmek istediğim nokta, bazı şeyleri elde etmek için yalakalık yeterken, bazı şeyleri elde etmek için de yalakalıktan başka elinizden gelen birşey yoktur. Şimdi bu cümleyi söyledikten sonra dediklerim ne kadar inandırıcı gelir bilemem ama anlatayım ben de, yargılamak size kalmış..

Finaller bitti hayırlısıyla.. Kimi iyi geçti, kimi iyi geçti... Umutluydum, iyi gelir diyordum. Lakin sonuçlara bir de baktım ki sağolsun hocalar öyle bi' güzel ayarlamışlar ki herşeyi, öyle bi' denk getirmişler, o kadar tatlı bir nokta bulmuşlar ki tam o sınırdan vurmuşlar.. "O ne ki? Nokta, sınır??"

Kısacası sınıfta kaldım yani.. İçime öyle oturuyor ki şu alavereler dalavereler. İnsana haketmediği bir nok nasıl verilir? İnsan bunu nasıl yapar korkmadan, utanmadan? Hayatta tek bir hocanın yanına gidip kağıdına bakmayan, not istemeyen ben, gittim hoca hoca gezdim. Tabii bu o kadar da kolay olmadı. Yaklaşık 3 gün hoca aradım. Adamlar neden para alıyor, neden okula gidiyor anlayamadım tabii. Herşeyi geçtim bu YÖK ne iş yapar Allah' ım ya. Bu hocaları kim yetiştirir, kim salar bu seviyesiz üniversitelere, kim kollar bunları?

Neyse, her zamanki gibi söylendim, saydım, sövdüm, pişman olup tövbe ettim. Sonunda buldum hocaları.. Buldum bulmasına, bir de üstüne üstlük utanmadan sıkılmadan girdim bi' güzel ayrı ayrı her hocanın odasına. Bi' de güzel konuştum ki sormayın. Olay benim not istemem değil ha burda, yanlış anlamayın. Nerden bulaştıysa işte bir şeyi anlatmak için illa onun yanından geçe geçe en az 50şeyi anlatmak zorundayım..

Hocanın biriyle konuşurken bir de baktım ki hoca notları açıklamış, çıktısını alıyor. Hoca, "Bak bakalım notuna. Kaç almışsın? İyiydi senin notlar" demesiyle kalktım yerimden. Bakmaz olaydım mı diyeyim ne diyeyim bilemedim ya, bir baktım ki notlara, tüm vizelerde, projelerde ortalamayı 40-50 puan aşan ben, ödevleri para verip yaptırmadığım, asistanlara yalaklanmadığım için azar azar not aldığım için gele gele bölümün en sonlarına doğru bir yolculuğa çıkmışım.. Mümkünatı var mıdır böyle birşeyin ya? Sen git çalış o kadar gün, gir sınava al notları. Millet yatsın, Bahçeli senin Tunalı benim gezsin, alsın 0-5 arası notları. Lakin iş laba, ödeve gelince bassın parayı asistanlara, parayla ödev yapanlara.. Sonuçta iyiler kazanır, kötülükler kazınır, iyiler mutlaka kazanır, değil mi?

Hayat bi' garip.. Benden olmaz.. Ciddi söylüyorum olmaz benden ya. Şu yaz okulunu bi' halledeyim, deneyeceğim şu yalaklanma işini. Gerçi bana bakan olmaz ki. Benim gibi saf, temiz yüzlü bir insanı takan olmaz oralarda :)

O kadar doluydum, yazdıkça kendime geldim. Geldim gelmesine de yazacak o kadar çok şeyim vardı, araya kaynadı gitti herşey. Neyse, vardır bunda da bi' hayır..

Devamı...

25 Nisan 2009

Kitaplar

Yabancı dil eğitim veren bir üniversitede okuyorsanız sanırım ne demek istediğimi anlayacaksınız, hatta tahmin ettiniz bile. Okuduğum okul -ki okul demeye bırakın 1000i, 1.000.000 şahit isteyen bir yerdir, ne yazık ki -evet.. ne yazık ki- İngilizce eğitim veren bir okul. Dolayısıyla dersler de İngilizce, kitaplar da İngilizce, hatta okuldaki çoğu sığırın hayatı İngilizce. şimdi girsem bu konuya sabahlarız hep beraber.. geçelim kuzum, geçelim.. gelmek istediğim nokta şudur ki bu güzelim Türkiye' de hiç mi bi' Allah' ın kulu yok kitap yazacak? bana veri yapılarını anlatacak, "automata theory"' i, "numerical methods"' ı, ya da o yediğiminin "calculus2"' sini, integral testinden, bilmem ne testine kadar beni aydınlatacak bi' hoca yok mu ya? ben illa gidip 60-70, yeri geldi mi 100 liraya elin yabancısının kitabını almak zorunda mıyım? - evet..

peki ne yapar bu sözüm ona hocalar? amaçları ne? sabah kalkınca ne diyorlar kendilerine? ne yapıyorsun da benim hocam olma şerefine nail oluyorsun a akılsız? çay içe içe midende çay ağacı bitecek a akılsız.. inanın bana, ki yalan da söylemem bilen bilir; ben otursam şu an, bu güne kadar aldığım derslerin çoğu hakkında öyle güzel kitaplar yazarım ki. yazamasam bile yazacağımı düşünebiliyorum. bir bilgim olduğuna eminim. peki bu işin okulunu okumuş, bitirmiş; üstüne yüksek lisansını, doktorasını, osunu, busunu yapan adamlar ne güne hoca diyorlar kendilerine? amaç ne, olay ne çözebilmiş değilim.

Devamı...

American History X ve Düşünceler


herhalde beni her izleyişimde bu kadar etkileyen başka bir film bulmak zordur. ailenin öneminden tutun, insanlara iyi örnek olmanın önemine kadar. kendinizi %100 haklı sanarken, bir anda haksızın önde gideni olduğunuzu anlamanız kadar çarpıcı durumları barındıran bir film. artık belki kült bile sayılır, bilmemem. lakin, gerçekten de insanı çok derinlerden etkileyen bir film. insan düşünmeli,aklını başına almalı. dolduruşa gelmemeli. herşeye tek bir açıdan, at gözlükleriyle bakma kimseye bir yarar sağlamaz, sağlamamış da bu güne kadar. doğru bildiğimiz, hakkında bir an bile şüphe duymadığımız bir çok şey belki koca bir yalandan ibaret.. insanın ciddi anlamda ince eleyip sık dokuması, bol bol da düşünmesi lazım. hele bi' de insan belirli bir yaşa, belirli bir konuma gelince bazı şeylere daha bi' önem göstermeli diye düşünüyorum. bilmiyorum, anlatamıyorum. ya da biliyorum - biliyoruz - ama anlatmak, kelimelerle, cümlelerle belirli duyguları anlatmak insanı zorluyor. zor... anlayamıyorum. insan kötü oluyor.. hayat garip gerçekten. düşünmek, araştırmak, empati kurmak çok önemli kavramlar. bu yaşa kadar, bu deneyime sahip olana kadar - ki eminim yaşımdan kat kat fazla hayat deneyimine sahibim - ne insanlar gördüm, tanıdım. insanlar bir gruba dahil olmayı o kadar çok istiyorlar ki. ilkokuldan üniversiteye uzanan, çoğu zaman bi' anlam veremediğim eğitim/öğretim hayatım boyunca kendi kendime çıkardığım derslerin en büyüğünden biri de insanların büyüdükçe; zihnen, bedenen, manevi boyutta bir olgunluğa ulaştıkça bireylerin önem kazanması. insan zaten liseden kopup üniversiteye geldiği anda birey olduğunun farkına varmıyor mu? konudan çok güzel sapıyorum sanırım ama aslında hepsi birbirine bağlı. düşünün ki liseye kadar bir sınıfınız vardı. ders programınızdan, oturduğunuz yere kadar, ortamınızdan, arkadaşlarınıza kadar bir düzen vardı. topluluk düzeni. sürü düzeni. bilmiyorum artık ne düzeni. lakin, zaman geçtikçe artık bir toplum olmaktan çıkıp, birey olduğunuzu anlıyorsunuz. insanı - insan demek sanırım basit oldu biraz. düşünen insanı demek lazım - en çok etkileyen/ etkilemesi gereken şeylerden biri de bu sanırım. neyse, sanırım bu kadarı yeter. bu anlattıklarımı okuyup da etkilenen, birşeyler çıkaran, "vay.. bak oğlana. tam demek istediklerimi/ düşündüklerimi söylüyor" diyen var mıdır ki.. bilmiyorum, ama sanırım 1 kişi bile birşeyler alsa, düşünse bana yeter.. geldik nerden nereye.. insan garip varlık. bitirirken birşey söylecektim, aklıma o kadar çok şey geldi ki ne diyeceğimi unuttum. şu 'blog' aleminde benden daha hızlı kayıt giren şahıs var mıdır acaba..

Devamı...

10 Nisan 2009

Dizinin İlk ve Son Eleman Denetlemesi

Birkaç arkadaşım yardım istedi. Bir dersin ödevinde verilen bir dizinin ilk ve son elemanlarını bulmaları (denetlemeleri) gerekiyormuş. İçimden, "Bu mu sorun? Olay bu mu yani? " dedim, demedim değil. Lakin ne yapalım, ettik yardımı. Sizin için çok kolay bilmekteyim. Ne olur ne olmaz, ben yine burdan paylaşayım da işine yarayan kullansın :)"E kardeş, dizi dedin string çıktı" diyenlere de belirteyim ki isterseniz karakter dizisi olsun (character array), isterseniz string olsun her konuda mantık aynı.



bool isLast(string input, char ch)

{

     int length = findLast(input);



     if(input[length] == ch)

                      return true;

     else

         return false;

}



bool isFirst(string input, char ch)

{

     if(input[0] == ch)

                 return true;

     else

         return false;

}







findLast() nedir diyorsanız, verilen string' in uzunluğunu döndüren bir fonksiyon diyeyim.

str.length() den bir farkı yok yani kısaca. Maksat %100 sizin yapımınız olsun. Şunu da belirtmeden bitirmeyeyim. İyi programcı kodlamaz, yeniden kullanır. Atasözü gibi birşey sanırım bu bizim çevrede. Yani, oturup findLast() yazmaktansa, length() fonksiyonunu kullanmak çok daha akıllıca.



Küçük tasarımlarda bunun pek bir öneminin olmadığını düşünmekteyim, ama büyük tasarımlarda size saatler, günler, bardaklarca çay- kahve ve sigara olarak geri döneceğine emin olun. ;)



Bu arada, bu işi fonsksiyonsuz yapamaz mıyız derseniz, yapabilir tabii ki de. Ancak, elinizde bir sürü denetlenecek string varsa fonksiyon kullanmanız çok daha akıllıca olur. Kodunuzu daha da okunaklı kılması da cabası..

Devamı...

Bir Öğrencinin Sahip Olması Gerekenler

Bir öğrencinin sahip olması gerekenler sanıldığı kadar fazla birşey olmasa gerek. Şimdi diyeceksiniz, "Ne alaka şimdi? " diye. Belki haklısınızdır ama ne bileyim senelerdir çektiğim şu sıkıntıyı burada paylaşayım da bir kişiyi bile doğru yola sevketsem kârdır. Garip bir giriş olsa da girdik hayırlısıyla..Şimdi kardeşlerim, sanıyorum ki her işi yapmak için belirli alet edavata ihtiyaç duyarız. Misal, bir alet tamir edeceksem tornavidam, pensem olması lazım. Bu aletlere ihtiyacım vardır. Onlarsız yapamam. Ki burda ufak bi' dipnot da vereyim: Bir işçinin, kendi aletleri olur. Tutup da işverenden alet istemez. Tornavidası da ona aittir, çakısı da, ipi de, çekici de.. E madem öyle bir öğrencinin neden kalemi, kağıdı, silgisi olmaz?

Kardeşim, gelmişsin 20 küsür yaşına. Hâlâ okumaya çalışıyorsun. Yazık değil mi ya.. Git kendine bi kalem, defter al. Hadi kalem, defter neyse de silgi nedir ya. Bi' öğrencinin silgisi olmaz mı ya? Sana ekmek, su, hava kadar zorunlu birşey bu. Bundan kelli, silgisi olmayan adama öğrenci demem ben. Dedirtmem de. Millet herhalde silgi fabrikatörü falan sanmakta beni ki her sınavda en az 2 kişi benden silgi istemekte, sinirlerimi bozmakta..

Gerçi şimdi olayı buralara getirmemek lazımdı aslında. Normal bi' okulda okusam bunların hiçbiri başıma gelmezdi, gelemezdi. Lakin, ne yapalım, Allah' ın hikmeti. Bunda da vardır bir hayır diyorum..

Arkadaşlar, kardeşler, yapmayın etmeyin. Ne olur bi' silgi alın kendinize. Bir kaleminiz olsun, hep cebinizde, çantanızda dursun. Kalem bu, elbet ihtiyaç oluyor. Kalemin olduğu yerde de silgiye ihtiyaç var. Diyemezsiniz ki "Yanlış yazmam ben! " diye. Canımı inanılmaz derecede sıkan bu olayı burdan paylaşayım dedim. Biliyorum hala bir anlam veremediniz buna, ama yapmam lazımdı.

Yaptığım araştırmalarda ( "buna araştırma mı diyosun kardeş, etme eyleme.." ) edindiğim bilgiler şu yönde:

Bir öğrencinin sahip olması gerekenler:
1- Kalem
2- Silgi
3- Kağıt, defter, türevleri..

Bunlara karşılık da,

Öğrencinin olmayan alet edevatı:

1- Silgi
2- Kalem
3- Kağıt, defter, türevleri..

Birde bu öğrencinin bir mühendislik öğrencisi olduğunu düşünün. Acı, değil mi? Mühendis olacak adamın hesap makinesi yok ya! Okulda sınav günü fellik fellik hesap makinesi arayanlar var. Düşünün durumun vahametini*. Olmaz olsun böylesi..

Aslında bu olay "tiki" likten başka birşey değil, ben size söyleyeyim. Adam olsa bi' insan, gider parasını kaleme, deftere yatırır. "konvers" giyme, "lakost" giyme, taksiye binme. Öğrencisin lan sen!

Ne işin olacak senin bunlarla?! Anlayamıyorum sizi.. Tüketim toplumu, yozlaşmış (dejenere desem daha iyi anlar bi' kesim) gençlik diyor, geçiyorum..

*TDK

Devamı...

09 Nisan 2009

Yeniden Merhaba!

"Blogla işim olmaz, bitirdim artık.." derken kendimi yeniden burda buldum. Yeni başlangıçlar nasildir bilemiyorum tam olarak ama iyi olur, güzel olur İnşallah.. Ümit etmekten başka birşey gelmiyor zaten insanın elinden. Apar topar yazınca hep devrik cümleler kuruyorum sanırım. Bugün bunu keşfettim.

Devamı...
<<